9 Temmuz 2010 Cuma

KIBRIS HİKAYESİNİN DİĞER YÖNÜ

kibris1.jpg (395×295)

Robin Marshall

Budapest-Sun

21-27 Şubat 2002

Tüzük, Bir gazeteci herkesten daha iyi bilmelidir ki, bir hikayenin daima iki yönü vardır. Ve öğrendikleri şaşırtıcı olmamalıdır. Biz Kıbrıs'ın üyelik planlarıyla ilgili serbest gazeteci olarak birşeyler yazmaya çalışırken, çok fazla olmasa bile bir miktar yakınmalarla karşılaştık.

Kıbrıs 1974'den itibaren bölünmüş bir adadır. Gerçekte sadece Türkiye tarafından tanınan yeni bir "küçük devlet", Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 1983'de Kuzey'de ilan edildi.

Uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti bütün ada üzerinde nüfuzu olduğunu iddia etmektedir; fakat Kıbrıs öyle bir yerdir ki Kuzey İrlanda'daki gibi düşmanlık ve cepheleşmeye sahne olmakla birlikte, barış gerçekleşecektir. Kıbrıs'ın geçmişi ve bölünmesini konuşmadan Kıbrıs konusunu ele almak imkansızdır. Çoğunluğunu Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti ve çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti aynı adanın topraklarının bir parçasıdırlar ve aynı problemleri paylaşırlar.

"Aynı Avrupa Birliği Akıntılarında Yüzmek" adlı makale Aralık 6-12, 2001, 49'cu sayımızda çıktıktan birkaç hafta sonra, kendimi KKTC'nin Macaristan'daki Fahri Temsilcisi John Mc. Gough ile öğle yemeğinde otururken buldum.

Fahri Temsilcinin makalenin tek yönlü olduğuna dair şikayetleri vardı (son haftalarda benzer mektuplar editöre de gönderildi.) fakat belki daha da önemlisi, böyle bir makalenin iki tarafın barış için uğraş vermeye başladığı bir dönemde destekçi olmayacağı yönündeki sözleriydi.

Mc.Gough "Ben size ne yayınlayacağınızı söylemek istemiyorum, ve hatta size herhangi birşeyi yayınlamanız konusunda da ısrar etmem" diyor. "Biz özgür basına inanıyoruz, fakat makalelerin çoğu düz yalanlardır. Bu hiç de adil değil. Fakat Kıbrıslı Rumlar Halkla İlişkiler konusunda bizden çok daha iyidir. Onlar propaganda savaşını uzun zaman önce kazandılar".

Mc Gough buraya sekiz yıl önce gelmiş, bir ilaç dağıtım şirketinde çalışıyor ve tıp konferansında tanıştığı bir doktorla evliydi. Ona neden Macaristan'a yerleştiklerini sordum.

Gülümsedi "senin gibi benim de Macar bir eşim var. Daha fazla birşey söylemeye ihtiyaç var mı?" dedi.

56 Yaşında ve gelecek üç yıl için de Fahri Temsilcilik görevini sürdürecek olan Mc Gough ile bulunduğum toplantıda, Macaristan'daki Kıbrıslı Türk nüfusun tam olarak 50%'sini görmüş oldum.

Mc.Gough "Özür dilerim" dedi. "Diğer şahıs bugün bunu yapamadı".

Mc.Gough gelecek tartışmalarına girişmeden önce, ada tarihinde yeralan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti versiyonu ve Türk askerlerinin adaya gelmesine zemin hazırlayan kanlı olayların ne olduğunu tartışılmasının gerektiğini açıkladı. (Fahri Temsilci "bunun işgal değil, müdahale olduğunda ısrar etti.")

Mc.Gough "Eğer geçmişi anlamazsak, geleceği nasıl öğreneceğiz" diye bir soru sordu.

Kıbrıs halklarının tarihi tipik küçük bir adanın tarihine benzemektedir, her ne kadar iki geniş çoğunluktan oluşsalar da, günümüze kadar gelen milletlerin izlerini taşımaktadır. Mc. Gough "yeterince geriye gidersek, biz de Fenikeliyiz" diyor.

Şu anda, geniş bir çoğunluğunu Rumların oluşturduğu Kıbrıs'ta Türkler, Amerikalılar, İngilizler ve Lübnanlılar da yer almaktadırlar. ( CIA Dünya Yıllık Web Sitesine göre 78% oranında Rum, 18% etnik Türk nüfusu ve 4% oranında diğerleri şeklinde ortaya koyuyor).

Akdeniz'deki anakaranın Güneyi'nde ve coğrafi olarak Türkiye'ye çok yakın olan ada, Birinci Dünya Savaşı sonunda imparatorlukları yıkılana kadar Osmanlılar tarafından yönetilmiştir.

Üç garantör devlet, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ın desteği ile Kıbrıslı Türk ve Rum toplumlarının haklarını korumayı taahhüt eden anayasayla 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilanına kadar İngiltere adaya egemen olmuştur.

Fakat Kıbrıs Rum Toplumu içindeki hizipler ENOSİS'e yani Yunanistan'a ilhaka bağlı kalmışlar ve Rum olmayanlara karşı giriştikleri sürekli saldırılara 1974'deki Yunan destekli darbeye yol açmışlardır.

Bu kez, Yunanistan kendisi General Dimitrios Ionnides komutası altındaki askeri cunta tarafından yönetilmeye başlandı. General Dimitrios ENOSİS hareketinin yavaş ilerlediğini düşünüyordu. Her ne kadar da kan dökme eylemlerinin çoğunluğu Kıbrıslı Türklere yönelik olsa da, Cumhuriyet'in başı, Kıbrıslı Rum Lider Başpiskopos Makarios ilk saldırıların idarecisi bu kez kurban durumuna düşmüş, iktidardan devrilmişti.

Türkiye bu noktada, garantörlük haklarını kullanarak, Mc.Gough'un modern "etnik temizliğin" ilk modern versiyonu dediği olayı durdurmak için asker gönderdi. Mc. Gough "Türk ordusu Kuzey Kıbrıs'ta oldukça popülerdir. Türkiye ve Türk askeri olmasaydı, biz de varolmazdık. Sadece tarihte bir dipnot olarak kalırdık diyorlar" şeklinde konuşuyor.

Bundan sonra, Ada'da birtakım değişiklikler oldu. Uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti, toprağın %59'unu; Kıbrıslı Türkler %37'sini kontrol ederken, iki bölgeyi ayıran yeşil hat olarak da bilinen BM bünyesinde ara bölgesi adanın %4'ünü kapsamaktadır. Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün bir parçası olarak, Macaristan'ın Kıbrıs'ta konuşlanmış askerleri vardır.

Mc.Gough'a göre iki taraf arasında andlaşma olmadığı sürece ara bölge gereklidir. Mc Gough "bizim görmek istediğimiz, kantonlarıyla İsveç modeline benzeyen gevşek bir konfederasyondur, güvenliği sağlamak için 5000'er adet Türk ve Rum askerlerinden oluşacak bir oluşum gereklidir" diyor.

"Tabii ki birşeyler alıp vermeliyiz ve vereceklerimizin karşılığı oranında da almalıyız. Biliyoruz ki şimdi sahip olduğumuz toprağın büyük bir bölümünü bırakacağız. Fakat güvenle yaşama hakkımızı garantilenmeden bunu yapmayacağız".

Ancak bir andlaşma muhtemel midir? Kıbrıslı Rumlar Federasyonu Konfederasyona tercih ediyorlar, fakat Mc.Gough, pek çok dış gözlemci gibi umutlu. Ada'nın iki Cumhurbaşkanı (Rum tarafında Glafkos Klerides ve Türk tarafında Rauf Denktaş) eski arkadaştırlar, anlaşmazlıklarla ada bölününce ayrıldılar. Ayrıca İngiliz İdaresi döneminde genç birer avukat iken aynı ofisi paylaşmış ve birlikte çalışmışlardı.

Onlar sıradan Kıbrıslı Türklerle, Rumların birbirleriyle yanyana yaşadığı zamanı hatırlayan, kendi siyasi jenarasyonlarının sonuncularıdır.

Her iki taraftaki genç politikacılar (daha da önemlisi onları takip eden jenerasyon) sadece etnik ayrımı biliyor. İki lider arasında Noel'den önce yeniden başlayan görüşmeler için ya şimdi ya da hiç anlamında bir görüş hakimdir.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilere damgasını vuran geleneksel düşmanlık yatışmış görünmektedir. Mc. Gough, iki Dışişleri Bakanı'nın oldukça iyi ilişkileri olduğunu ifade ediyor. Her ikisi de NATO üyesidirler, aslında Türkiye de Kıbrıs gibi Avrupa Birliği üyeliği istemektedir, ancak bunun için birkaç yıl daha süre vardır. Ve henüz bu sorunlu adanın trajedisi, karmaşası ile halkı etkilemeye devam ediyor.

"Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasında, Kıbrıslı Türklerin Türklerle ya da Rumların Yunanlılarla olan ilişkilerine göre daha çok ortak nokta vardır. Hatta bizim danslarımız da aynıdır, tek farkımız onların siyah kuşak takması, bizim ise kırmızı kuşak takmamızdır."

"Ben, bizim tamamiyle masum olduğumuzu yada tüm Kıbrıslı Rumların suçlu olduğunu söylemiyorum, fakat biz geçmişi tarihe gömmeliyiz ve ileriye gitmeliyiz. Netice itibariyle 400 yıl birlikte yaşamayı başardık".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder